Tüm Yazılar

Depreme Sosyoholistik Bakış

Çok uzun zaman oldu bu alana yazı yazmayalı..

Şu an oturmuş bu yazıyı yazıyorsam gerçekten yazmaya değer bir olay olmuş demektir..

Kimler bu yazıyı ne zaman okur bilemem ama tarihe bakarsanız bu yazıyı yazma dönemim, 10 ilimizi etkileyen büyük deprem felaketinin hepimizin gündemini, algısını, ruh ve zihin sağlığını altüst ettiği dönemlere gelir.

4 yıldır devam ettiğim Sosyoloji eğitimimin son dönemindeyim. Kalan 4 dersimi de 2.dönemde verip mezun oluyorum. Bir mühendis olarak bunca sözel dersin olduğu bir bölüm açıkçası beni çok zorladı.

Çünkü dersleri, geçme amaçlı çıkan sorular üstünden çalışarak değil gerçekten öğrenmek için, yeni bilgilerle beynimin yeni nöron bağlantıları oluşturmasını sağlamak ve genç tutmak için, bir yandan da yaptığım işe katkı olabilecek psikoloji derslerinden bilgileri öğrenmek için çalışıyorum.

Özellikle sosyologların görüşlerini, yaklaşımlarını öğrenip sindirme kısmında çok zorlandım. Deprem felaketi olduğunda ilk aklıma gelen ise bu afetin topluma yapacağı etki oldu. 4 yıldır öğrenmiş olduğum ve bir çoğu için “hiç bir şey anlamadım” dediğim konular bir yapbozun parçaları gibi yerlerine oturmaya başlarken birtakım bağlantılar kurarak yerleştiler..

Almış olduğum spiritüel şifa teknikleri ile sosyolojik yaklaşımlar birbiri ile bağlantı kurmaya başladı..

Başlıktan da anlayacağız üzere bu bakış açısına “Sosyoholistik” yaklaşım demek istiyorum.

Olabildiğince herkesin anlayacağı basit bir dille anlatmaya çalışacağım..

Sosyolojinin kurucularından sayılan Fransız Sosyolog Emile Durkheim’a göre doğal afetlerden kaynaklı yıkımlar ya da insanın sebep olduğu yapay afetler, toplumun üyelerini bir araya getirmeye, sorumluluk almaya ve sosyal dayanışmayı kuvvetlendirmeye teşvik etmektedir (Laila Kholid Alfirdaus, 2015).

2023 yılının Şubat ayında Türkiye’nin 10 ilini etkilen bu depremde toplumsal dayanışmanın, birlik olma bilincinin en üst seviylerini birlikte deneyimledik.

Toplumda bireylerin yönetime, ülkenin ve toplumun geleceğine dair umudu kalmadığı, yaşama sevinçlerini yitirdiği dönemlerde, bir afet karşında yaşanan birlik ve beraberlik duygusu, dayanışma ruhu, kaybedilen umudu ve yaşama sevincini yerine getirmeye, toplum olarak birbirine kenetlenmiş ve gücünün farkına varmış bir şekilde ilerlemeye devam etmelerine vesile olmaktadır. Tarih de tekekkürden ibarettir..

Şimdi spiritüel bakış açısıyla baktığımda farkediyorum ki toplumların da kolektiften beslenen bilinçaltı kök inançları var, ve muhtemelen bizde var olan inanç; “Birlik ve beraberlik içinde olduğumuzu ve dayanışmanın gücünü anlamak için afet yaşamalıyız” inancı. Theta Healing tekniğini bilenler durumu hemen anladı biliyorum. Bilmeyenler için açıklayayım; sahip olduğumuz kök inançlar bizim hayatımıza çekilen olay ve durumları etkiler ve döngüler halinde benzer durumları tekrar yaşamamıza sebep olurlar. Bu kök inançlar bulunup dönüştürüldüğü zaman döngü kırılır, ve olumsuz deneyimi tekrar tekrar yaşama zorunluluğundan da özgürleşmiş oluruz. Toplum olarak da bunun farkedilip döngünün kırılması mümkündür. Tabi ki bu, kolektiften bu inancının iptal edilerek yerine “bir afet yaşamadan da birlik ve beraberlik içinde, dayanışma içinde olma”nın programının ve hissinin yerleştirilmesiyle mümkündür. Kolektifte bu değişikliğin gerçekleşmesi ise toplumu oluşturan bireylerin tek tek bu inancı yerleştirmesi ile olabilir.

Daha basit söylemle.. Almamız gereken derslerin farkına varıp bilinç seviyesinde dersin tamamlandığını farkedip yolumuza tedbirlerimizi de alarak devam etmekle döngü kırılır.

Afet sosyoloji ile ilgili kaynakları kurcalarken olası bir kök inancı daha farkettim. Bunda da Durkheim’ın işlevselciğinin karşısında olan çatışmacı yaklaşımın öncü isimlerinden Karl Marx’ın görüşleri etkili oldu. “Karl Marx, Kapital’ın birinci cildinde modern tarımla birlikte toprakların verimsizleşmesini, maden arama faaliyetleri nedeniyle doğanın tahribatını ve bunun toplumsal sonuçlarını kapitalist sınıfın artı değer üretme çabasına bağlamıştır ve bu süreçlerden en fazla etkilenenlerin alt sınıflar olduğunu söylemiştir” (Alkın, 2020).

“Karl Marx aslında afetlerden en çok etkilenen gruplar üzerinde durmuş ve alt sınıfların daha fazla etkilendiğini vurgulamıştır. Şayet Karl Marx bugünün Türkiye’sinde yaşasaydı ve yaşanan depremlerin ardından bir açıklama yapsaydı muhtemelen, depremde ölenlerin çoğunlukla yoksul halk olduğunu ve üst sınıfların, yani zenginlerin daha iyi evlerde, daha iyi koşullarda yaşadığı için daha az zarar gördüğünü savunurdu. Buradan da anlaşılmaktadır ki afetler sonrası zarar görebilirlik (vulnerability), herkes için eşit olmayabilmektedir.” (sosyolojikmudahale.com)

Bu bakış açısıyla kolektifteki olası kök inançlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir;

  • Afetler fakirleri etkiler
  • Zenginler güvendedir
  • Afetlerden zenginler güçlenerek çıkar
  • Zenginler daha da zenginleşsin diye afetler yaşanmalıdır..

Birçoğunuz için bu cümleler anlamsız gelebilir.. Şu an yerle bir olup enkaz yığınına dönen onca şehir yeniden yapılanacak. Bu yapılanma sırasında elbette kapitalist yaklaşımın ön planda olduğu ve yönetimler tarafından yetkilendirildiği için bürokrasilere takılmadan hızlıca ilerleyen bir yeniden yapılanma süreci devreye girecek. Bu süreci biraz gözünüzde canlandırın, zira şimdiye kadar çok örneği yaşandı.. Zengin bir kesimin daha da zengin olduğu, fakirin ise daha da fakirleştiği ve sosyal eşitsizlerin artması olası sonuçları. (iptal).

Sosyolojik olarak değerlendirdiğimizde afetlerin olası etkilerinden birinin “özgecilik” olduğu söyleniyor. Ne demek özgecilik? Kendi bireyselliğini unutup, ikinci plana atıp başkalarının iyiliğini ön plana almak..

“Maddi ve manevi kayıplarla afete dönüşmüş olaylar toplumun “dış tehdit”e karşı bir araya gelerek birlik olmasını sağlayabilmektedir” (Akgüngör, 2010).

Buradan çıkarılacak kök inancın ne olduğunu artık sizler de tahmin edersiniz diye düşünüyorum.

“Birlik olabilmek için maddi ve manevi kayıp yaşamalıyım/afet olmalı”

“Başkalarının iyiliğini düşünebilmek için kayıp yaşamalıyım/afet olmalı”

Oysaki bilmemiz gereken nedir? Bir kayıp/afet yaşamadan da birlik beraberlik ve dayanışma içinde olabilmek, kendimiz kadar başkalarının iyiliğini de düşünebilmek..

Seminerlerimizde de hep bahsettiğim bir örnek şudur, bu dünyadaki hayatımız, eğitim hayatımızdaki okuldaki sıralarımızda geçenden farksız.. Okulda geçtiğimiz derslerden hiçbir hocamız bizi tekrar sınava sokmaz. Hangisinden kalırsak, ondan tekrar sınava gireriz. Afetlerde alınması gereken derslerden sınıfta kaldıkça afetlerle sınanmaya devam edeceğiz..

Bu yazıya eklediğim görseller özellikle seçildi. Danimarda bulunan bazı yerleşim alanlarına ait görseller. Depreme ait yıkılmış bina görselleri paylaşmaya içim el vermedi. Neye odaklanırsak onu çoğaltırız bilinciyle istedim ki bizim ülkemizde de böyle güzel yaşam alanları oluşsun ve sayıları artsın..

Toplum olarak almamız gereken dersleri alıp kolaylıkla yeni bir toplumsal bilince ulaşabilmemiz dileğiyle..

2 Comments

  1. Mehtap Tilki 03/01/2023
  2. Ayşen Çelik 02/28/2023

Join The Discussion

Çerez Onay Aracımızda daha fazla bilgi edinerek tercihlerinizi yönetmek ve kişisel verilerinizin hangi amaçlarla işlendiğini öğrenmek için Aydınlatma Metnini ziyaret edebilirsiniz.Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.